Sünbülzade Vehbî Nedir?
Sünbülzade Vehbî Nedir?, Sünbülzade Vehbî Nerededir?, Sünbülzade Vehbî Hakkında Bilgi?, Sünbülzade Vehbî Analizi? Sünbülzade Vehbî ilgili Sünbülzade Vehbî ile ilgili bilgileri sitemizde bulabilirsiniz. Sünbülzade Vehbî ile ilgili daha detaylı bilgi almak ve iletişime geçmek için sayfamıza tıklayabilirsiniz. Sünbülzade Vehbî Ne Anlama Gelir Sünbülzade Vehbî Anlamı Sünbülzade Vehbî Nedir Sünbülzade Vehbî Ne Anlam Taşır Sünbülzade Vehbî Neye İşarettir Sünbülzade Vehbî Tabiri Sünbülzade Vehbî Yorumu
Sünbülzade Vehbî Kelimesi
Lütfen Sünbülzade Vehbî Kelimesi İle ilgili Daha Fazla Bilgi Almak İçin Kategoriler Sayfamıza Bakınız. Sünbülzade Vehbî İlgili Sözlük Kelimeler Listesi Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı? Sünbülzade Vehbî Ne Demek? ,Sünbülzade Vehbî Ne Demektir? Sünbülzade Vehbî Ne Demektir? Sünbülzade Vehbî Analizi? , Sünbülzade Vehbî Anlamı Nedir?,Sünbülzade Vehbî Ne Demektir? , Sünbülzade Vehbî Açıklaması Nedir? ,Sünbülzade Vehbî Cevabı Nedir?,Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı?,Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı Nedir? ,Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı Ne demek?,Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı Ne demektir?
Sünbülzade Vehbî Bu Kelimeyi Kediniz Aradınız Ve Bulamadınız
Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı Nedir? Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı Ne demek? , Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı Ne demektir?
Demek Ne Demek, Nedir? Tdk'ye Göre Anlamı
Demek kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir. TDK'ye göre, demek kelimesi anlamı şu şekildedir:
Söylemek, söz söylemek - Ad vermek - Bir dilde karşılığı olmak - Herhangi bir ses çıkarmak - Herhangi bir kanıya, yargıya varmak - Düşünmek - Oranlamak - Ummak, - Erişmek - Bir işe kalkışmak, yeltenmek - Saymak, kabul etmek - bir şey anlamına gelmek - öyle mi, - yani, anlaşılan - inanılmayan, beklenmeyen durumlarda kullanılan pekiştirme veya şaşma sözü
Sünbülzade Vehbî Bu Kelimeyi Kediniz Aradınız Ve Bulamadığınız İçin Boş Safyadır
Demek Kelimesi Cümle İçerisinde Kullanımı
Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar. - Muşmulaya döngel de derler.
Kamer `ay` demektir. - Küt dedi, düştü. - Bu işe herkes ne der? - Güzellik desen onda, zenginlik desen onda. - Bundan sonra gelir mi dersin? - Saat yedi dedi mi uyanırım. - Kımıldanayım deme, kurşunu yersin. Ağzını açayım deme, çok fena olursun. - Yarım milyon dediğin nedir? - Okuryazar olmak adam olmak demek değildir. - Vay! Beni kovuyorsun demek, pekâlâ! Sünbülzade Vehbî - Demek gideceksin.
Demek Kelimesi Kullanılan Atasözü Ve Deyimler
- dediği çıkmak - dediğinden (dışarı) çıkmak - dediğine gelmek
- dedi mi - deme! - demediğini bırakmamak (veya koymamak) - deme gitsin - demek istemek , - demek ki (veya demek oluyor ki) , - demek olmak , - dememek - der oğlu der - deyip de geçmemek - diyecek yok - dediği çıkmak , {buraya- - dediğinden (dışarı) çıkmak - dediğine gelmek i, - dedi mi , {buraya- - deme! - demediğini bırakmamak (veya koymamak) - deme gitsin , - demek istemek - demek ki (veya demek oluyor ki) - demek olmak - dememek - der oğlu der - deyip de geçmemek - diyecek yok
Sünbülzade Vehbî
Sünbülzade Vehbî Nedir? Sünbülzade Vehbî Ne demek? , Sünbülzade Vehbî Kelimesi İle ilgili Daha Fazla Bilgi , Almak İçin Kategoriler Sayfamıza Bakınız. İlgili Sözlük Kelimeler Listesi
Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı? Sünbülzade Vehbî Ne Demek? Sünbülzade Vehbî Ne Demektir? ,Sünbülzade Vehbî Analizi? Sünbülzade Vehbî Anlamı Nedir? Sünbülzade Vehbî Ne Demektir?, Sünbülzade Vehbî Açıklaması Nedir? , Sünbülzade Vehbî Cevabı Nedir? , Sünbülzade Vehbî Kelimesinin Anlamı?
Sünbülzade Vehbî | |
---|---|
Doğum | DT bilinmiyor Maraş |
Ölüm | 1809 İstanbul) |
Meslek | Şair, müderris, kadı |
Önemli eser | Tuhfe-i Vehbî Nuhfe-i Vehbî Lutfiye-i Vehbî Şevk-engiz Münşeât Divan |
Etkilendikleri
| |
Sünbülzade Vehbî (1718?, Maraş - 29 Nisan 1809, İstanbul), 18. yüzyılın dîvan şairlerindendir. Asıl adı Mehmet olup, Maraş'ta 'Sünbülzadeler' olarak anılan ailenin bireylerindendir.[1]
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1789 yılında Şeyhülislâm Mehmet Kâmil Efendi için yazdığı kasidenin bir beyitinde, yaşının yetmişe ulaştığını ifade ettiğinden yola çıkarak, doğum tarihi 1718 olarak tahmin edilmektedir.
Dedesi Maraş'ın ünlü müftülerinden Mehmet Efendi, babası ise kendisi gibi şair olan Reşit Efendi'dir. Şairin doğduğu tahmin edilen yıllarda, yine dönemin ünlü bir başka şairi Seyyit Vehbî, Halep'te kadı vekilliği yapmaktadır ve şairin babası Reşit Efendi'de onun yanında görevlidir. Seyyit Vehbî'nin isteği ile Reşit Efendi oğluna ' Vehbî ' adını vermiş, şair de zaman içinde bu adla ünlenmiş ve bu adı mahlas olarak kullanmıştır.[1]
Tam bir bilgi olmamakla birlikte Vehbî'nin çocukluk ve gençliği Maraş'ta geçmiş, medrese eğitiminden sonra İstanbul'a gitmiştir. İstanbul'da devrin ileri gelen kişilerine kasideler ve tarih düşürerek yazdığı dizeleri sunarak ünlenmeye başlamış ve Rumeli kaleminde çalışırken kadılık görevine getirilmiştir. Dönemin şairlerinden arkadaşı Sürurî'nin "Hezeliyyât" adlı yapıtında yazdığına göre Vehbî, Yaş, Bükreş, Eflâk, Boğdan ve Siroz gibi yerlerde uzunca bir süre kadılıklarda bulunmuştur.
Güzel yazı yazma ve anlatımdaki becerisi dikkate alınarak, kendisine devletin resmi yazışmalarını düzenleme görevi verilmiş, bu görevindeki başarısı sonrasında da, 1768 Rus seferi sırasında mali işler sınıfına atanmıştır. Bu görevdeki yedi yılın ardından ve iyi derecede de Farsça bilmesi nedeniyle 1775 yılında I. Abdülhamid tarafından İran'a elçi olarak gönderilmiştir.
Buradaki görevi sırasında Bağdat Valisi Ömer Paşa ile aralarındaki anlaşmazlık I. Abdülhamid'e ulaşır. Ömer Paşa'nın Padişaha ulaştırdığı olumsuz rapor üzerine Vehbî'nin idamına karar kılınır. Ancak çok yakın dostlarının kendisine önceden ulaştırdığı haber üzerine Vehbî, gizlice Bağdat'tan İstanbul'a gider. Yine yakın dostlarının yardımlarıyla Padişaha kendisini affettirir ama uzun bir süre işsiz kalır. Sonunda dönemin Sadrazamı Halil Hamit Paşa'nın yardımıyla tekrar kadılık görevine döner.[1]
Vehbî, bir süre Rodos kadılığı yapar, sonra Avusturya seferi sırasında ordunun kadı vekilliğine atanır. Ordu ile birlikte Edirne, Sofya ve Niş bölgelerinde dolaşır ve ardından 1788'de Eski Zağra kadılığı görevini üstlenir. Burada şair arkadaşı Sürurî'de kendisine kâhyalık görevinde bulunur. Eski Zağra'da görevli olduğu sırada çok kötü olaylar yaşamış, hatta bir süre tutuklu kalmıştır. Bu arada Sürurî ile arası açılır ve onun yazdığı bir hiciv sonrasında Vehbî görevinden alınır. Ancak dönemin Padişahı III. Selim'e sunduğu dîvan sonrası affedilir, önce Manisa'ya sonra Sire'ye kadı olarak atanır.[1]
Sünbülzade Vehbî'nin son kadılık görevleri Manastır ve Bolu'dadır. Bolu'dan sonra İstanbul'a dönen, ancak seksen yaşını da geçen şair, nikris (mafsal romatizması) hastalığına yakalanır, yatağa düşer, gözleri görmez olur ve bilincini kaybeder. 29 Nisan 1809 tarihinde de bu dünyadan göçer. Bugüne kadar tarihi kaynaklarca, mezarının İstanbul Edirnekapı dışında olduğu üzerinde birleşir, ancak yeri belli değildir diye bilinirken Fatih Çavuş, yaptığı araştırmalar sonucu mezarı keşfetmiştir.[kaynak belirtilmeli]
Bilinen eserlerinin listesi şöyle verilmiştir:[2]
Değişik vezinlerde 58 kıtadan oluşan manzum Farsça-Türkçe sözlük. 1783'te (hic. 1197) İran'daki görevinden döndükten sonra hocaları olduğu (1783) Sadrazam Halil Hamîd Paşa’nın iki oğlu için kaleme alınmıştır. Daha önce hazırlanan sözlüklerde bulunmayan Farsça kelime ve ifadelere yer vermesi dolayısıyla çok tutulmuştur. 1780'li yıllarda medreselerde ve rüşdiyelerde Fars dili ders kitabı olarak kullanılmıştır. Hazırlayıcı yazar daha yaşamakta iken Hicri 1213'te Hayâtî Ahmed Efendi ve Lebîb Efendi ekleri ve editörlüğü ile ilk baskısı yapılmıştır. Sonradan 30'a yakın baskısı yapılmıştır.
Otuza yakın baskısı bulunan eserin son baskısı Numan Külekçi ve Turgut Karabey tarafından yayımlanmıştır (Erzurum 1990).
6 bölümden oluşan manzum divan. 5732 beyitten oluşan dîvana Vehbî "Sünbülistan" denilmesini istemiştir. Divan'in bölümleri şunlardır:
Her bölümün sonunda tarih kıtaları bulunup Farsça divançenin 1789-90 (hic. 1204’te), diğer beş bölümün ise 1790-91 (hic.1205’te) düzenlendiği bildirilir. Divan III. Selim’e sunulmuştur. Şeyhülislâm Esadefendizâde Mehmed Şerif Efendi, Râgıb Paşa ve Halil Hamîd Paşa’ya takdim edilen birçok kaside vardır. Kaside ve gazeller arasında Iranli Farsca sairleri Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-i Şîrâzî, özellikle Sâib-i Tebrîzî ve Bâkî, Nâbi, Sabit, Nef‘i gibi Osmanlı şairlerine nazîreler ve tahmîsler bulunmaktadır.
Divan'ın çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadır. İlk Osmanlıca basımı 1838'de Mısır'da Belek'de yapılmıştır. Divanın tenkitli metni bir incelemeyle birlikte Süreyya Ali Beyzadeoğlu tarafından İstanbul Üniversitesi için doktora tezi olarak hazırlanmıştır.[3]
Oğlu Lütfullah için yazdığı 1181 beyitlik manzum bir öğüt kitabıdır. 1791'de (Hicri 1205'te) hazırlanmıştır. Bu eser Nâbi’nin Hayriyye adlı eserinden örnek alınmıştır. Şiir olarak edebî değeri tenkit edilmektedir. Ancak bir Osmanlı yazarının İstanbul toplumu hakkındaki görüşlerini yansıtması açısından önemli görülmektedir.
Birçok kez (Hicri 152-1285 yılları arasında 17 kez) Osmanlıca baskısı yapılmıştır. Son olarak Süreyya Ali Beyzadeoğlu tarafından editörlük ile yeni Türkçeye sadeleştirilerek 1994'te yeni bir baskısı yapılmıştır.[4]
III. Selim'e ithafen 1799'da yazdığı Arapça-Türkçe manzum sözlük. Tuhfe’den daha hacimli olan bu eserde de Tuhfe’de olduğu gibi az bilinen sözcükler bulunmaktadır. Nuhbe'nin ilk Osmanlıca baskısı daha Vehbî hayatta iken yapılmıştır. Sonra da birçok kez yeni baskısı yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde yeni Latin harflerle tedrisata geçilmesi ve Arapça ve Farsça dilleri öğreniminin eğitim tedrisatında öneminin azaltılmasına kadar Osmanlı okullarında bu eser (ve Tuhfe) dil eğitimi için kullanılan bu iki sözlük olarak etkili olmuşlardır.
Nuhbe-i Vehbî'ye editörluk ve ekler yapmaya önce Hayâtî Ahmed Efendi başlamıştır ama hayatının sonunda bunu bitirememiş, eserin editörlüğü ve ekleri oğlu Hayâtîzâde Şeref Halil tamamlamıştır. Ayrıca eser Eser Şair Eşref’in dedesi olan Yayaköylü Râşid Efendi tarafından da şerhedilip bastırılmıştır.
Kadın ve erkek güzelliklerini yansıtan mesnevi tarzında bir çalışma. Bir zenpâre ile mahbubperestin kız ve oğlanların güzelliklerini karşılaştırdıkları, sonunda ilâhî aşka yöneldikleri 770 beyit civarında münazara tarzında, bazen pornografik olduğu kabul edilen, bir eserdir. Değerinin yerelleşme akımı çerçevesinde olduğu kabul edilmektedir. Eser bu türlü ilişkiler için yerel halk arasında kulanılan sözcük ve deyimleri kapsaması nedeniyle değer kazanmıştır. İlk basımları benzer pornografik konuları ele alan Enderunlu Fâzıl’in Hûbannâme, Zenanname ve Cenginâme adlı eserleriyle birlikte Osmanlıca olarak yapılmıştır.[1]
Bu eserin büyük kısmı, şairin de bir beyitinde belirttiği gibi, bir yangın sonrası yok olmuştur.
Uzun yıllar boyunca yazılmış ve dağınık olan pek çok sayıda şiirlerini bir araya getiren ve böylece klasik Divan edebiyatının en hacimli olan divanlarındandır. Çok sayıda yazma nüshası bulunmaktadadır ve 1838'de Beled, Mısır'da basılmıştır.