Osmanlı toplumu Nedir?
Osmanlı toplumu Nedir?, Osmanlı toplumu Nerededir?, Osmanlı toplumu Hakkında Bilgi?, Osmanlı toplumu Analizi? Osmanlı toplumu ilgili Osmanlı toplumu ile ilgili bilgileri sitemizde bulabilirsiniz. Osmanlı toplumu ile ilgili daha detaylı bilgi almak ve iletişime geçmek için sayfamıza tıklayabilirsiniz. Osmanlı toplumu Ne Anlama Gelir Osmanlı toplumu Anlamı Osmanlı toplumu Nedir Osmanlı toplumu Ne Anlam Taşır Osmanlı toplumu Neye İşarettir Osmanlı toplumu Tabiri Osmanlı toplumu Yorumu
Osmanlı toplumu Kelimesi
Lütfen Osmanlı toplumu Kelimesi İle ilgili Daha Fazla Bilgi Almak İçin Kategoriler Sayfamıza Bakınız. Osmanlı toplumu İlgili Sözlük Kelimeler Listesi Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı? Osmanlı toplumu Ne Demek? ,Osmanlı toplumu Ne Demektir? Osmanlı toplumu Ne Demektir? Osmanlı toplumu Analizi? , Osmanlı toplumu Anlamı Nedir?,Osmanlı toplumu Ne Demektir? , Osmanlı toplumu Açıklaması Nedir? ,Osmanlı toplumu Cevabı Nedir?,Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı?,Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı Nedir? ,Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı Ne demek?,Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı Ne demektir?
Osmanlı toplumu Bu Kelimeyi Kediniz Aradınız Ve Bulamadınız
Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı Nedir? Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı Ne demek? , Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı Ne demektir?
Demek Ne Demek, Nedir? Tdk'ye Göre Anlamı
Demek kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir. TDK'ye göre, demek kelimesi anlamı şu şekildedir:
Söylemek, söz söylemek - Ad vermek - Bir dilde karşılığı olmak - Herhangi bir ses çıkarmak - Herhangi bir kanıya, yargıya varmak - Düşünmek - Oranlamak - Ummak, - Erişmek - Bir işe kalkışmak, yeltenmek - Saymak, kabul etmek - bir şey anlamına gelmek - öyle mi, - yani, anlaşılan - inanılmayan, beklenmeyen durumlarda kullanılan pekiştirme veya şaşma sözü
Osmanlı toplumu Bu Kelimeyi Kediniz Aradınız Ve Bulamadığınız İçin Boş Safyadır
Demek Kelimesi Cümle İçerisinde Kullanımı
Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar. - Muşmulaya döngel de derler.
Kamer `ay` demektir. - Küt dedi, düştü. - Bu işe herkes ne der? - Güzellik desen onda, zenginlik desen onda. - Bundan sonra gelir mi dersin? - Saat yedi dedi mi uyanırım. - Kımıldanayım deme, kurşunu yersin. Ağzını açayım deme, çok fena olursun. - Yarım milyon dediğin nedir? - Okuryazar olmak adam olmak demek değildir. - Vay! Beni kovuyorsun demek, pekâlâ! Osmanlı toplumu - Demek gideceksin.
Demek Kelimesi Kullanılan Atasözü Ve Deyimler
- dediği çıkmak - dediğinden (dışarı) çıkmak - dediğine gelmek
- dedi mi - deme! - demediğini bırakmamak (veya koymamak) - deme gitsin - demek istemek , - demek ki (veya demek oluyor ki) , - demek olmak , - dememek - der oğlu der - deyip de geçmemek - diyecek yok - dediği çıkmak , {buraya- - dediğinden (dışarı) çıkmak - dediğine gelmek i, - dedi mi , {buraya- - deme! - demediğini bırakmamak (veya koymamak) - deme gitsin , - demek istemek - demek ki (veya demek oluyor ki) - demek olmak - dememek - der oğlu der - deyip de geçmemek - diyecek yok
Osmanlı toplumu
Osmanlı toplumu Nedir? Osmanlı toplumu Ne demek? , Osmanlı toplumu Kelimesi İle ilgili Daha Fazla Bilgi , Almak İçin Kategoriler Sayfamıza Bakınız. İlgili Sözlük Kelimeler Listesi
Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı? Osmanlı toplumu Ne Demek? Osmanlı toplumu Ne Demektir? ,Osmanlı toplumu Analizi? Osmanlı toplumu Anlamı Nedir? Osmanlı toplumu Ne Demektir?, Osmanlı toplumu Açıklaması Nedir? , Osmanlı toplumu Cevabı Nedir? , Osmanlı toplumu Kelimesinin Anlamı?
Bu madde, Vikipedi biçem el kitabına uygun değildir. (Haziran 2020) |
Osmanlı İmparatorluğu tarihi |
Toplumsal yapı |
---|
Saray ve aristokrasi |
Etno-dini topluluklar |
Milliyetçiliğin yükselişi |
Sınıflar |
Osmanlı toplumu, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yaşamış halkların bütününü ifade eder. Toplum, müslüman ve müslüman olmayan "millet"lerden oluşuyordu.[1] Gayrimüslimler ayrıca "cizye" vergisi ödemek dışında toplumdan bir ayrıma tabi değildi. Müslüman toplumun yaşantısı şeriat ile şekillenirken farklı milletlerin din ve örflerine göre mahalli yaşam tarzlarını koruma imkanı vardı.[2] Toplumu yönetenler ve yönetilenler olarak, art zamanlı şekilde, iki sınıfa ayırmak mümkündür. Sınıflar arası geçiş yasak değildir, ancak sınırlı tutulmuştur.[3]
Osmanlılık, 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı'ndan itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi görüşü olan Osmanlıcılıkta; Türk, Yunan, Ermeni, Bulgar, Macar, Bosnalı, Arap, Kürt gibi etnik grupların üst kimliği olarak kabul edilmiştir ve kapsam konusunda Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapılmamıştır. Ancak bu anlayış hem Müslümanlar hem de gayrimüslimlerce kabul görmemiş ve bu politika başarılı olmamıştır. Bu etnik grupların bir bir isyan edip bağımsızlıklarını kazanmalarıyla geçerliliğini yitirmiştir.
Katip Çelebi'ye göre: "insansız mülk olmaz, ordusuz halk olmaz, parasız ordu olmaz, halk olmadan da para olmaz." Halk ile devletin ilişkisine dair özet bir yorum getirir.[4] Halk vergi ve asker kaynağıdır. Ulema, kan ile özdeşleştirilir. Asker, tüccar, safra; yapısı süfli toprakta olan reaya da sevda derecesindedir.[5] Katip Çelebi ve Naima insanın geçirdiği bedensel aşamaları devletin de geçirdiğini savunmuştur. Gelişme, kemalat ve yaşlılık dönemleri ile devleti betimlemeye çalışmışlardır. Koçi Bey ve Lütfi Paşa kendi döneminde toplumdaki bozuklukları ve askeri yapıdaki aksaklıkları tahlil etmişlerdir. Mustafa Ali toplumun gerilemesini yolsuzluk, sorumsuzluk, adaletsizlik, harem kadınları ile ağaların siyasete etkisi gibi nedenlere bağlamıştır. Fleischer'e göre Osmanlı'da toplumsal sarsıntının bazı simgeleri: I. Süleyman'nin Şehzade Mustafa'yı idam ettirmesi, II. Selim'in mutlak otoriteyi Sokullu Mehmet Paşa'ya bırakması, rüşvete göz yumulması sayılabilir.[6]
Osmanlı'da belirsiz biçimde bir toplumsal sınıflandırma mevcuttur. Katı ve kesin bir sınıflar ayrımı bulunmamakla birlikte zaman içinde değişen ve Meşrutiyet sonrasında yok olan bir ayrımdan söz edilebilir. Sina Akşin'e göre şöyle bir sınıflandırma yapmak mümkündür:[7]
|
|
Nüfusun çoğunu köylüler oluşturmaktaydı. Çiftçi kendisine verilen toprağı işleyip vergisini Tımarlı Sipahiye veya bir vakfa verirdi. Köylü, toprağı üç yıl üst üste boş bırakıp işlemezse “Çiftbozan” adıyla vergi öderdi. Bundaki amaç üretimi arttırmak, toprağın boş kalmasını önlemekti. 16. yüzyılın sonlarında tımar sisteminin bozulması ile “İltizam sistemi” yaygınlaştı. İltizam sistemi sonucunda reayanın durumu kötüleşti. Köyden kente göçler başladı. Bu göçlerle; şehirdeki sorunlar artmaya, köyler boşalmaya ve tarım üretimi azalmaya başladı.
Osmanlı şehirleri her türden malın ticaretinin yapıldığı, sanayi işletmeciliğinin var olduğu ve çeşitli sosyal kurumların örgütlendiği; idari, askeri ve dini işlerin görüşüldüğü yerleşim merkezleridir. Osmanlı şehir halkını; Askerler, Tacirler (tüccarlar) ve Esnaflar (Ahiler) oluşturuyordu.
Yörük olarak da adlandırılan bu insanlar hayvancılıkla geçimlerini sağlıyorlardı. Devletin kendileri için düzenlediği kanunlar çerçevesinde hayatlarını sürdürüyorlardı. Devlet göçebelerden; Adet-i Ağnam, Ağıl resmi, Kışlak ve Yaylak adlı vergileri alırdı. Devlet göçebelerin vergi ve asker toplamada sorun olmaları nedeni ile onları yerleşik hayata geçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştır.[8]
Osmanlı'da zengin sınıf gerek vakıf anlayışı, gerekse devletin iktidar kaygısı ile fazla büyümemiştir. Ancak devlet görevlilerinin imkânları çoktu ve genellikle zengindiler. Bürokratlar Osmanlı toplumunun en zengin ve kudretli sınıfıdır. Prof. İnalcık'a göre; "1500'lerde bir sancak beyinin yıllık geliri 4 bin 12 bin düka altını arasında değişiyordu. Oysa aynı dönemde Bursa'nın zengin bir tüccarı dört bin altın servete nadiren sahipti".[9] Çok küçük bir bürokratlar sınıfı padişah ailesinden sonra, en zengin kesimi oluşturuyordu. Ardından yabancı tüccarlar ve müslümanlar geliyordu. Örneğin: Lütfi Barkan'ın 1528'de Rumeli'deki dört sancakta tespit ettiğine göre: toplam gelirin % 35'i padişahın haslarına, % 54'ü tımar ve zeamete, % 7'si sancak beyleri hassına ve ancak % 1'i mülk ve vakıf araziye aittir. Merkezi devlet toplam gelirin ancak % 37'sine el koyabilmekte, artan kısmı eyaletlerde kalmaktadır. Bu da devletin militarist ve sürekli seferberlik halinde olmasından ileri geliyor.[10]
Selçuklu devrinde çok sayıda Oğuz Türkleri İran'a, Azerbaycan'a, Anadolu'ya ve Suriye'ye yayıldı. İlk kurulan devletlerin ideolojik yönelimi ve yönetim biçimi Arap ve İran-İslâm geleneklerine dayanıyordu. Ordunun çoğunluğunu hayvancılığa dayalı, yarı göçebe Oğuz Türkleri oluşturuyordu. Sivil ve mali idarede İranlı vezirler ve kâtipler, kültür yaşamında İranlı ve Arap şair ve yazarlar, medreselerde Arapçayı benimsemiş alimler ağır basıyordu. Günlük hayatın dili Türkçe idi. Yönetim ve edebiyat alanlarında Farsça, medreselerde Arapça yerleşmişti.[11] Medreselerde yetişen kadılar, ülkenin çeşitli yörelerinde şeriat hükümlerini uyguluyordu.Sınır bölgelerinde Müslüman olmakla beraber iç Asya geleneklerini sürdüren Türkmen hayat biçimi ve töresi yaygındı. Hayvancılık yapan Türkmenler, kışın ovada, yazın yaylada otlak arayarak yarı yerleşik yaşam sürüyorlardı. Ayrıca Bizans bölgelerine yapılan akınlardan alınan ganimetler de önemli gelir kaynağıydı. Ahiler ticarete hakim oldular şehirli halkın dayanışmasını, hatta tehlikeli anlarda örgütlenerek savunma ve korunmasını sağladılar. Ayrıca siyasal dağınıklık dönemlerinde Anadolu'nun toplumsal dinginliğin korunmasına yardımcı oldular.
On dördüncü yüzyıla gelindiğinde devlet küçük bir uç toplumundan başlayıp, hoşgörülü ve adil bir yönetim sayesinde, Tuna'dan Kızılırmak'a uzanmıştı. Adalet ve müsamaha, Balkanlar'da ortodoks idarelerden ele geçirilen yörelerin elde kalmasını sağlıyordu. Devletin ve toplumun hukuksal temelini, şeriat oluşturmaktaydı. Ancak örfi kurallar da göz ardı edilmiyordu.[12] Vergi düzenini açıklayan en eski Osmanlı belgeleri on beşinci yüzyıldadır. Yeni ele geçirilen yörelerdeki düşük vergiler yerel halkın Osmanlı'yı tercih sebebiydi.[13]
Asker dışındaki halk, "reaya", devlete vergi ödemekteydi.Osmanlı siyasal uygulamasında asker ve reaya kesin kurallarla ayrılmıştı.[11] Reayanın reaya olarak kalması ve asker çocuklarının asker olması teşvik ediliyordu.I. Süleyman'ın sadrazamlarından Lütfi Paşa Asafname isimli eserinde "Reayadan olup ata ve dededen sipahizade olmayanı sipahi etmemek gerek. Kapı açılınca herkes reayadan kaçıp sipahi olur." demiştir.[13] Toplumsal köken, yetişme koşulları ve resmi görev bakımından askeri sınıf: kılıç ve kalem ehli olarak ikiye ayrılmaktaydı. Gayrimüslim halk müslümanlardan farklı olarak cizye vergisi ödemekteydi. Cizye dışında Osmanlı vatandaşları arasında fark yoktur. Şehirli, göçebe ve köylü halkın vergilendirilme biçimi değişiklik gösterir.[14]
Sina Akşin Klasik dönemde toplumu şöyle tasnif eder:[15]
Toplumun farklı noktaları ortak paydada birleştirilmeye çalışıldı. Hiçbir unsurun baskın olmasına, iktidarı ele geçirebilmesine imkân tanınmıyordu. Örneğin: tüccarlardan çok zenginleşen biri olursa, müsadere yoluyla mallarına el konuluyordu. Belli bir bölgede güçlenen halk, boy, oba olursa hemen tehcir edilir. İktidar imkânı kaldırılırdı. Ziya Gökalp devşirme çocukların yüksek yönetici oldukları Enderun ile medreseleri karşılaştırırken, birincisinin Türk olmayanı alıp Türk yaptığını, ikincisinin Türk'ü Arap haline getirdiğini söyler.[16] Enderun'da dil Türkçe iken, ilim ve medrese dili Arapçaydı. Askeri sınıfta Müslüman kökenliler yerine Hristiyan devşirmeler tercih sebebiydi.[17] Genellikle ülkenin padişahtan sonra en zengin ikinci adamı sadrazamdı. Sadrazam çocuklarının yerleşebildiği devlet makamına Hristiyan bir çobanın çocukları da gelebilmekteydi. Tüccar sınıfının büyümemesi için çaba gösterilmiştir. Yalnızca şehirler arası ticareti yürüten lonca üyelerine imkân veriliyordu. Özel teşebbüsün kapital olmasının önü engellenmiştir. Köylüler göçebelere tercih edilmiştir. Köylülerin yeri yurdu belliydi ve vergi ödemekteydiler. Göçebeler ise adresi belli olmayan, vergi ve asker konusunda sıkıntılı, silahlı ve üstüne fazla varılamayan bir kesimdi. Göçebeleri köylüye dönüştürmek Osmanlılar'ın en büyük uğraşlarındandır.[18]
Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor. |
Coğrafi keşiflere ve batıda gerçekleşen teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan devlet iç işlerinde isyanlarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu dönemde artan vergi yükü ve enflasyon nedeniyle devlet- halk çatışması baş göstermiştir. Ayanlar bu dönemde devlet erkini yerel olarak temin etmişlerdir. Dünyada değişen ticaret yolları ve alternatif üretim biçimleri Osmanlı halkını ekonomik zorluğa soktu.[19] Eğitim alanında 1700'lerde batı usulü ile tanışıldı.[20] 3. Selim ve 2. Mahmut gibi padişahlar toplumu batı yöntemiyle geliştirmeye uğraştılarsa da bunlar tabana yayılmadı.
Bu alt başlığın geliştirilmesi gerekiyor. |
Tarihî nüfus | ||
---|---|---|
Yıl | Nüfus | %± |
1520 | 11.692.480 | — |
1566 | 15.000.000 | %+28.3 |
1683 | 30.000.000 | %+100.0 |
1831 | 7.230.660 | %−75.9 |
1856 | 35.350.000 | %+388.9 |
1881-93 | 17.388.604 | %−50.8 |
1905 | 20.884.000 | %+20.1 |
1906 | 20.975.345 | %+0.4 |
1919 | 14.629.000 | %−30.3 |
Tanzimatta sanayileşme atılımları görülse de bu çabalar olgunlaşmaz.[21] Batılı güçler karşısında kendini muhafaza etmeye çalışan imparatorluk toplumsal hayatı düzenleyici tedbirler almaya çalıştı. Gayrimüslim halk için büyük düzenlemeler yapıldı. Genellikle batı güdümünde gelişen olaylar sonucunda memur olma hakkı, eşit vergi, askerlik gibi hususlarda tanzimat yapıldı.[22]