731. Birim Nedir?
731. Birim Nedir?, 731. Birim Nerededir?, 731. Birim Hakkında Bilgi?, 731. Birim Analizi? 731. Birim ilgili 731. Birim ile ilgili bilgileri sitemizde bulabilirsiniz. 731. Birim ile ilgili daha detaylı bilgi almak ve iletişime geçmek için sayfamıza tıklayabilirsiniz. 731. Birim Ne Anlama Gelir 731. Birim Anlamı 731. Birim Nedir 731. Birim Ne Anlam Taşır 731. Birim Neye İşarettir 731. Birim Tabiri 731. Birim Yorumu
731. Birim Kelimesi
Lütfen 731. Birim Kelimesi İle ilgili Daha Fazla Bilgi Almak İçin Kategoriler Sayfamıza Bakınız. 731. Birim İlgili Sözlük Kelimeler Listesi 731. Birim Kelimesinin Anlamı? 731. Birim Ne Demek? ,731. Birim Ne Demektir? 731. Birim Ne Demektir? 731. Birim Analizi? , 731. Birim Anlamı Nedir?,731. Birim Ne Demektir? , 731. Birim Açıklaması Nedir? ,731. Birim Cevabı Nedir?,731. Birim Kelimesinin Anlamı?,731. Birim Kelimesinin Anlamı Nedir? ,731. Birim Kelimesinin Anlamı Ne demek?,731. Birim Kelimesinin Anlamı Ne demektir?
731. Birim Bu Kelimeyi Kediniz Aradınız Ve Bulamadınız
731. Birim Kelimesinin Anlamı Nedir? 731. Birim Kelimesinin Anlamı Ne demek? , 731. Birim Kelimesinin Anlamı Ne demektir?
Demek Ne Demek, Nedir? Tdk'ye Göre Anlamı
Demek kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir. TDK'ye göre, demek kelimesi anlamı şu şekildedir:
Söylemek, söz söylemek - Ad vermek - Bir dilde karşılığı olmak - Herhangi bir ses çıkarmak - Herhangi bir kanıya, yargıya varmak - Düşünmek - Oranlamak - Ummak, - Erişmek - Bir işe kalkışmak, yeltenmek - Saymak, kabul etmek - bir şey anlamına gelmek - öyle mi, - yani, anlaşılan - inanılmayan, beklenmeyen durumlarda kullanılan pekiştirme veya şaşma sözü
731. Birim Bu Kelimeyi Kediniz Aradınız Ve Bulamadığınız İçin Boş Safyadır
Demek Kelimesi Cümle İçerisinde Kullanımı
Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar. - Muşmulaya döngel de derler.
Kamer `ay` demektir. - Küt dedi, düştü. - Bu işe herkes ne der? - Güzellik desen onda, zenginlik desen onda. - Bundan sonra gelir mi dersin? - Saat yedi dedi mi uyanırım. - Kımıldanayım deme, kurşunu yersin. Ağzını açayım deme, çok fena olursun. - Yarım milyon dediğin nedir? - Okuryazar olmak adam olmak demek değildir. - Vay! Beni kovuyorsun demek, pekâlâ! 731. Birim - Demek gideceksin.
Demek Kelimesi Kullanılan Atasözü Ve Deyimler
- dediği çıkmak - dediğinden (dışarı) çıkmak - dediğine gelmek
- dedi mi - deme! - demediğini bırakmamak (veya koymamak) - deme gitsin - demek istemek , - demek ki (veya demek oluyor ki) , - demek olmak , - dememek - der oğlu der - deyip de geçmemek - diyecek yok - dediği çıkmak , {buraya- - dediğinden (dışarı) çıkmak - dediğine gelmek i, - dedi mi , {buraya- - deme! - demediğini bırakmamak (veya koymamak) - deme gitsin , - demek istemek - demek ki (veya demek oluyor ki) - demek olmak - dememek - der oğlu der - deyip de geçmemek - diyecek yok
731. Birim
731. Birim Nedir? 731. Birim Ne demek? , 731. Birim Kelimesi İle ilgili Daha Fazla Bilgi , Almak İçin Kategoriler Sayfamıza Bakınız. İlgili Sözlük Kelimeler Listesi
731. Birim Kelimesinin Anlamı? 731. Birim Ne Demek? 731. Birim Ne Demektir? ,731. Birim Analizi? 731. Birim Anlamı Nedir? 731. Birim Ne Demektir?, 731. Birim Açıklaması Nedir? , 731. Birim Cevabı Nedir? , 731. Birim Kelimesinin Anlamı?
Bu madde, Vikipedi biçem el kitabına uygun değildir. (Ocak 2023) |
Bu maddenin giriş bölümü çok uzamaya başlamıştır. |
731. Birim (731 部隊 Nana-san-ichi butai) (tam adı: Kantō Ordusu Karantina ve Sulama Şubesi (関東軍防疫給水部 Kantō-Gun Bōeki Kyūsui Bu)), Japon İmparatorluk Ordusu tarafından Çin-Japon Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında Mançurya halkına uygulanan biyolojik ve kimyasal savaş birimidir. Bu birim insanlar üzerinde birçok deney yapmıştır.
Birim 731 | |
---|---|
Birim 731 kompleksi. Ana binanın ortasında iki hapishane gizlidir. | |
Yer | Pingfang, Harbin, Heilungkiang, Mançurya |
Koordinatlar | 45 ° 36′30″ K 126 ° 37′55 ″ D |
Tarih | 1935–1945 |
Saldırı türü | İnsan deneyleri
Biyolojik savaş Kimyasal savaş |
Silahlar | Biyolojik silahlar
Kimyasal silahlar Patlayıcılar |
Ölümler | Biyolojik savaştan tahmini 200.000 veya 300.000 –400.000 veya daha
fazla İç deneylerden 3.000'den fazla (yalnızca dallar dahil değil, 1940–1945) En az 10.000 mahkum öldü |
Yaralı | 775 [ alıntı gerekli ] |
Failler | Tabip Tuğgeneral Shirō Ishii
Tuğgeneral Masaji Kitano Salgın Önleme ve Su Arıtma Bölümü |
1 Mart 1932 ile 18 Ağustos 1945 tarihleri arasında Mançurya'da, Japon İmparatorluğu himayesinde hüküm sürmüş bir kukla devlet olan Manchukuo'nun Harbin şehrinin Pingfang bölgesinde faaliyet gösteren 731. Birim, Japonya'nın adının karıştığı en çarpıcı ve dehşet verici savaş suçlarından sorumludur. Bölge, bugün Çin'in kuzeydoğusunda yer almaktadır.
731. Birim, resmi olarak Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Merkezi (関東軍防疫給水部本部 Kantōgun Bōeki Kyūsuibu Honbu) adıyla kuruldu. Gerçekte Japon İmparatorluğu'nun Kempeitai askeri polis birimi altında faaliyet gösteren 731. Birim, kuruluşundan savaşın sonuna kadar, Kwantung Ordusu'nun bir subayı olan ve Ishii Butai olarak da anılan Korgeneral Shirō Ishii (石井 四郎 Ishii Shirō) tarafından yönetildi. 1934-1939 yılları arasında inşa edilen tesisler, resmi olarak 1941 yılında 731. Birim adını aldı. 100. Birim[1] gibi diğer benzer tesislerde gerçekleştirilenlerin haricinde, aralarında kadınlar ve çocukların da bulunduğu en az 3000 kişi,[2] 731. Birim'de çeşitli deneylerde kullanıldı. Her yıl en az 600 kişi, Kempetai askeri polisi tarafından bu tesislere gönderildi.[3]
731. Birim'de deneylere tabi tutulan kurbanların çoğunluğunu Çinliler oluşturmakta, Çinlileri ise Sovyetler takip etmekteydi. Geri kalan küçük bir yüzde de Moğol, Koreli ve diğer savaş esirlerinden oluşmaktaydı.[4] Pingfang kampında hayatını kaybeden kurbanların yaklaşık yüzde 70'i Çinli (sivil ve asker),[5] yaklaşık yüzde 30'u Sovyet'ti.[6] Geri kalan kısım ise bazıları Japonya İmparatorluğu'nun sömürgesi durumunda olan Güneydoğu Asyalılar ve Pasifik Adaları sakinleriydi. Bunun yanında çok az sayıda da müttefik ordulardan elde edilen savaş esirleri bulunuyordu.[7] Canice deneylerin yapıldığı ve farklı milletlerden birçok insana mezar olan 731. Birim, kurulduğu günden 1945'te savaşın sona erdiği güne kadar Japon hükûmeti tarafından cömert bir şekilde desteklendi.
Birim 731'de görev yapanlar ve burada savaş suçlarını işleyenler, savaşın sonra ermesinin ardından savaş suçlarıyla yargılanmak yerine, insanlar üzerinde yaptıkları acımasızca deneylerde elde ettikleri verilerin paylaşılması karşılığında ABD tarafından korundular ve ceza almadılar.[8] Amerikalı yetkililer, Birim 731'de yapılan insanlık dışı deneylerde biyolojik silahlar konusunda elde edilen bilgi ve tecrübenin, ABD'nin biyolojik silah programı kapsamında da kullanılabileceğini düşünüyorlardı. Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı General Douglas MacArthur, 6 Mayıs 1947'de Washington'a gönderdiği bir yazıda, Birim 731'de görev alanlardan elde edilecek bilgilerin istihbarat kanallarında saklanacağını ve dışarıya sızdırılmayacağını, ayrıca elde edilen bilgilerin savaş suçu delili olarak değerlendirilmeyeceğini ifade etti.[8] Sonraki yıllarda da adaletin yerine getirilmesi için verilen çabalar, Batı hükûmetleri tarafından komünizm propagandası olarak değerlendirilerek çoğunlukla ya görmezden gelindi ya da ciddiye alınmadı.[9] Buna benzer bir adam kayırma, ABD tarafından Paperclip Harekatı sırasında Nazi araştırmacılara karşı da uygulanmıştı.[10] Diğer yandan Amerikalı kuvvetlerden önce Sovyet kuvvetlerinin eline geçen ve tutuklanan Birim 731 görevlileri ise 1949'da Khabarovsk Savaş Suçları Mahkemelerinde yargılandı.
Yapıldığı iddia edilen deneylerden birkaçı: ne kadar kan kaybı yaşandığını ölçmek için kol ve bacak gibi bazı uzuvların kesilmesi, kangreni incelemek için bazı uzuvların dondurulup tekrar çözülmesi, vücudun kimyasal maddelere karşı tepkileri.
Japon Ordusu'nun sağlık sorumlusu olan ve Ordu Bakanı Sadao Araki tarafından desteklenen Cerrah General Shiro Ishii, 1932 yılında Ordu Salgın Hastalıkları Önleme Araştırma Laboratuvarı (Army Epidemic Prevention Research Laboratory / AEPRL)'nin komutanlığına getirildi. Sonrasında Ishii, Mançurya'da, çeşitli kimyasal ve biyolojik araştırmalar/deneyler üzerinde çalışacak olan "Togo Birimi" adlı gizli bir araştırma grubu kurdu. Japonya dışına gerçekleştirdiği iki yıllık bir araştırma gezisi sonrasında Ishii, 1930 yılında, Batılı güçlerin kendi programlarını geliştirdikleri gerekçesiyle Japonya'nın da çok geç kalmadan biyolojik ve kimyasal araştırmalara başlamasını ve bu amaca yönelik çalışacak bir birim kurulmasını önerdi. Ishii'nin ordu içerisindeki en büyük destekçilerinden birisi, 1941-45 yılları arasında Japonya Sağlık Bakanı olarak da görev yapmış olan Albay Chikahiko Koizumi'ydi. Almanların I. Dünya Savaşı sırasında İkinci Ypres Muharebesi'nde zehirli klor gazı kullanması ve bu kimyasal saldırı sonucunda İtilaf Devletleri'nin yaklaşık 15,000 kayıp[11] vermesi, çoğu Japon subayını olduğu gibi Albay Chikahiko Koizumi'yi de etkilemişti. Bunun sonucunda Albay Chikahiko Koizumi, aynı yıl içerisinde gizli bir zehirli gaz araştırma komitesine katıldı.
Togo Birimi, Güney Mançurya Demiryolu üzerinde yer alan ve Harbin'in 100 km güneyinde bulunan Beiyinhe köyünde, Zhongma Hapishanesi'nde kuruldu. 1934 sonbaharında yaşanan bir firar ve sonrasında 1935 yılındaki bir patlamanın (saldırı olduğuna inanılıyor) ardından Shiro Ishii, Zhongma Hapishanesi'ni kapattı. Paralelinde de bu tesistekileri Harbin'in yaklaşık 24 km güneyinde yer alan Pingfang'a taşıma ve daha büyük ve yeni bir tesis kurma konusunda yetkilendirildi.[12]
İmparator Hirohito, 1936'da bu birimin genişletilmesine ve Salgın Hastalıkları Önleme Birimi olarak Kwantung Ordusu'na entegre edilmesine karar verdi. Paralelinde de "Ishii Birimi" ve "Wakamatsu Birimi" olarak ikiye bölündü. Ağustos 1940'tan itibaren ise bu birimler, "Kwantung Ordusu Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Departmanı"[13] ya da kısaca "731. Birim" olarak isimlendirildi. 731. Birim'in kurulmasına ek olarak, Kwantung Ordusu Salgın Askeri At Hastalıklarıyle Mücadele Atölyesi (daha sonra Mançurya 100. Birimi olarak anılacaktır) adlı bir biyolojik silah geliştirme birimi ile Kwantung Ordusu Teknik Test Departmanı (daha sonra Mançurya 516. Birimi olarak anılacaktır) adlı bir kimyasal silah geliştirme birimi kurmak için de çalışmalar başlatıldı. Japonya'nın 1937'de Çin'e saldırması ve bazı bölgelerini işgal etmesiyle birlikte büyük Çin şehirlerinde de Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Sağlama Birimi adı altında benzer kimyasal ve biyolojik araştırma ve silah geliştirme laboratuvarları kuruldu. Daha sonra bunlara Pekin'deki 1855. Birim, Nanjing'deki 1644. Birim, Guangzhou'daki 8604. Birim ve Singapur'daki 9420. Birim de katıldı. 1939 yılına gelindiğinde 10.000'den[14] fazla personelin çalıştığı bütün bu birimler, Ishii'nin yönetiminde faaliyet gösteriyordu.
Normal şartlarda insanlar üzerinde deneyler yapma fırsatı bulunamaması ya da çok nadiren bu fırsatın ele geçmesi ve yeni kurulan bu birimlere ordu tarafından güçlü finansal destek sağlanması, Japon tıp doktorları ve profesörlerinin bu birimlerde görev yapma konusunda istekli davranmasına sebep oluyordu.[15]
Çok sayıda canlı insan, Maruta (Japonca'da kütük anlamına gelir) kod adlı özel bir proje kapsamında acımasız deneylere tabi tutuldu. Deneylerde kullanılacak olan insanlar, savaş esirlerinin yanı sıra tesis çevresindeki nüfus arasından seçiliyordu. Bu insanlara ya da kurbanlara kısaca kütük deniyordu ve bazen 731. Birim'in çalışanları arasında "Kaç tane yeni kütük geldi?" gibi espriler yapılıyordu. Bu durumun sebebi, 731. Birim hakkında yerel yönetimlere bilgi verilirken paravan oluşturmak amacıyla burasının kereste atölyesi olduğunun söylenmesiydi. 731. Birim'de çalışan sivil bir ordu görevlisinin dosyasından çıkan bilgilere göre bu acımasız proje, 731. Birim çalışanları tarafından Almancada kütük anlamına gelen Holzklotz olarak da anılıyordu.[16] Deneylerde kullanılan kurbanların cesetleri ise yakılarak imha ediliyordu. Burada görev yapan araştırmacılar, yaptıkları çalışmalarda Mançurya maymunları veya uzun kuyruklu maymunlar gibi insan olmayan primatların kullandıklarını ileri sürdüler ve araştırma sonuçlarının bir kısmını hakemli dergilerde yayınladılar.[17]
Deneylerde kullanılan insanlar toplumun çok farklı kesimlerinden seçiliyordu ve bunlar arasında genel suçlular, haydutlar, Japonya karşıtı militanlar, siyasi mahkûmlar ve "şüpheli davranışlar" iddiasıyla Kempeitai askeri polisi tarafından tutuklananlar vardı. Bazı deneylerde ise bebekler, yaşlılar ve hamile kadınlar da kullanılıyordu. 731. Birim'in çoğu doktor ve bakteriyolog olan yaklaşık 300 kişilik araştırma grubunun çoğu Japon vatandaşlarından oluşsa da aralarında az sayıda işbirlikçi Çinli ve Koreliler de vardı.[18] Bunların birçoğu, hayvanlar üzerinde yaptıkları son derece tatsız deneylerle duyarsızlaştırılmış insanlardı.[19]
Esir kamplarında kalan binlerce erkek, kadın ve çocuk, çoğunlukla anestezi bile olmadan canlı canlı kesilerek incelendi ve bu durum, genelde kurbanın ölümüyle sonuçlandı.[20] Dirikesim, kurbanlar bilinçli olarak çeşitli mikroplara maruz bırakılıp hasta edildikten sonra yapılıyordu. Kurbanlara bulaştıran hastalığın etkilerini incelemek amacıyla iç organlar cerrahlar tarafından çıkarılıyordu ve tüm bu işlemler, kurban canlı ve genellikle de anestezi etkisi altında değilken yapılıyordu. Deneylerin kurban canlıyken yapılmasının sebebi, kurban öldürüldükten sonra başlayacak olan dokuların bozunma sürecinin araştırma sonuçlarına zarar verebileceği yönünde endişe duyulmasıydı.[21] Hastalık bulaştırılıp sonrasında da dirikesime uğrayan kurbanlar arasında erkek, kadın ve çocukların yanı sıra bebekler de vardı.[22]
Kan kaybını incelemek amacıyla kurbanların kolları ve bacakları kesiliyor (ampute ediliyor), bazen de kesilen bu kol ve bacaklar, soldakiler sağa sağdakiler de sola olacak şekilde yeniden vücuda dikiliyordu. Bazı kurbanların kol ve bacakları dondurulduktan sonra kesiliyordu. Bazılarınınki de tedavi edilmeyen kangren ve çürümenin etkilerini incelemek amacıyla önce donduruluyor sonrasında da çözülüyordu.
Bazı kurbanların mideleri ameliyatla çıkarıldıktan sonra yemek boruları doğrudan bağırsaklarına bağlandı. Yine benzer şekilde bazı kurbanların da beyin, akciğer, karaciğer gibi organlarının bazı bölümleri kesilip çıkarıldı ve vücudun verdiği tepkiler incelendi.[20]
Genellikle Çinli komünistler olmak üzere insan vücudu üzerinde uygulanan dirikesim işlemi, Japon ordu cerrahı Ken Yuasa'nın önerisiyle 731. Birim'in dışında da uygulanmaya başlandı.[23] Tahminlere göre de en az 1,000 Japon personeli, 731. Birim'in dışında, Çin toprakları üzerinde gerçekleştirilen bu insanlık dışı uygulamalara katıldı.[24]
İnsan vücudu üzerindeki etkilerini incelemek için çeşitli hastalıklar, 731. Birim'de kalan mahkûmlara (kurbanlara), aşılama kisvesi altında[25] bilerek bulaştırıldı. Tedavi edilmeyen zührevi hastalıkların etkilerini araştırmak için de yine erkek ve kadın mahkûmlara kasıtlı olarak frengi ve bel soğukluğu bulaştırıldı ve sonrasında hastaların vücutları üzerinde çeşitli incelemeler yapıldı. Ayrıca tutuklular, gardiyanlar tarafından sürekli tecavüze uğradılar.[26]
Vebalı pireler, bulaşıcı hastalık taşıyan hastaların kullandığı kıyafetler ve hastalık bulaştırılmış daha birçok malzeme, bombaların içine yerleştirilerek birçok hedefe gönderildi. Bu biyolojik saldırılar sonucunda halk arasında görülen kolera, şarbon ve veba hastalıkları, tahminlere göre 400 binden fazla Çinli sivilin ölümüne sebep oldu.[27] Tularemi de yine Çinli siviller üzerinde test edilen hastalıklardan biriydi.[28]
731. Birim ve buraya bağlı diğer birimler (1644. Birlik ve 100. Birim gibi), bulaşıcı hastalıkların bilinçli olarak kitlelere bulaştırılmasını sağlayacak biyolojik silahların araştırması, geliştirmesi ve II. Dünya Savaşı boyunca Çin halkı (hem sivil hem de askerler) üzerinde deney amaçlı uygulamanması çalışmalarını yürüttüler. 731. Birim ve 1644. Birim'in laboratuvarlarında yetiştirilen vebalı pireler, alçak uçuş yapan uçaklar vasıtasıyla 1940'ta kıyı bölgesindeki Ningbo'ya ve 1940'ta da Hunan Eyaleti'ndeki Changde şehrine salındılar ve insanlara bulaştırıldılar. Askeri uçaklarla havadan yapılan bu saldırı sonucu insanlar arasında yayılan hıyarcıklı veba, binlerce insanın ölümüne yol açtı.[29]
Tetanosun insanlara bilinçli olarak bulaştırılmasıyla ilgili bazı çalışmalara dair elde edilen bilgiler, 731. Birim'in yöntemlerinin Endonezya'da da takip edilmiş olabileceğini göstermektedir.[30]
Fizyolog Yoshimura Hisato, mahkûmların el, kol, bacak gibi uzuvlarını önce suya batırıp sonra da soğuk havada bekleterek donmasını sağlıyordu. Burada görev yapan bir Japon memur, verdiği ifadede, uzuvlar dondurulduktan sonra bir sopayla bu uzuvlara vurulduğunda, sanki bir tahta parçasına vururmuş gibi bir ses çıktığını belirtmişti.[31] Donma gerçekleştikten sonra donan bölge üzerindeki buzlar kırılıyor ve sonra da donmuş olan uzuvlar suya batırılıyordu. Uzuvların çözünüp çözünmediklerini kontrol etmek içinse kurbanlar toplanıyor ve farklı sıcaklıklardaki suyun, donmuş uzvun çözünme hızına etkisi gibi konular inceleniyordu. Bu deneyler çok daha korkunç şekillerde devam etti.
Frengi bulaştırma amacıyla yapılmış deneyler sırasında orada bulunmuş bir gardiyanın ifadelerine göre doktorlar, mahkûmlara hastalık bulaştırmak için hastalıklı mahkûmlarla sağlıklı mahkûmları cinsel ilişkiye girmeye zorluyorlardı:
"Zührevi hastalıkların mahkûmlara yapay yoldan bulaştırılmasından vazgeçildi ve bunun yerine, hastalık taşıyan ve taşımayan mahkûmlar, birbirleriyle cinsel ilişkiye girmeye zorlanıyordu. Sadece gözleri ve ağızlarını açık bırakacak şekildeki giyinen dört ya da beş laboratuvar görevlisi tarafından yönetilen bu deneylerde, aynı hücreye kapatılan frengili bir mahkûmla sağlıklı bir mahkûm cinsel ilişkiye zorlanıyordu. İlişkiye girmeye direnen mahkûmların kurşuna dizileceği gerçeği ise mahkûmlara net bir şekilde öğretilmişti."[32]
Mahkûmlara hastalık bulaştırıldıktan sonra, hastalığın ilerlemesine bağlı olarak iç ve dış organlarda meydana gelen değişiklikleri izleyebilmek için hastalığın farklı dönemlerinde bu mahkûmlara dirikesim yapıldı. Birkaç gardiyan tarafından verilen ifadelerden anlaşılana göre, hastalık taşıyan kadın kurbanlar, kendilerine zorla hastalık bulaştırılmış olmasına rağmen hastalık taşıdıkları için suçlanıyorlardı. Frengi bulaştırılmış kadın tutsakların cinsel organları, gardiyanlar tarafından "reçel dolu çörekler" diye adlandırılıyordu[33]
731. Birim'in duvarları arasında büyümüş bazı çocuklara da frengi bulaştırıldı. Çocuklar, anne-babalarıyla benzer muameleyi gördüler ve bazı çocuklar, hastalığın değişik evrelerinde uygulanmaya başlanan tedavilerin verimliliğini incelemek amacıyla özel deneylere maruz kaldılar. 731. Birim'de görev yapan birinden alınan ve deneylere başlanmadan önce incelenen bir mahkûm grubunu anlatan ifadede şöyle deniyor: "Biri elinde bebeğini tutan Çinli bir kadın, diğeri yanında dört ya da beş yaşlarındaki kızı bulunan Belaruslu bir kadın ve sonuncusu da altı ya da yedi yaşlarındaki oğluyla bekleyen Belaruslu bir kadındı."[33]
731. Birim'de tutuklu bulunan kadın mahkûmlardan bazıları, deneylerde kullanılmak üzere hamile kalmaya zorlandılar. Bu eylemin temel amacı, özellikle frengi gibi hastalıkların anneden karnındaki bebeğe geçebileceği yönündeki varsayımların incelenmesiydi. 731. Birim'de esaret altında doğan çok sayıda bebek olmasına rağmen buradan kurtulanlar olduğunu gösteren herhangi bir bilgiye rastlanamamıştır. Bu deneyler sırasında doğan çocukların öldürüldüğü ya da gerekli incelemeler yapıldıktan sonra hamileliklerin sonlandırıldığı düşünülmektedir.
Deney sonuçlarının başka etkenlerden etkilenmemesi adına erkek mahkûmlar genellikle tek bir deneyde kullanılırken kadın mahkûmlar, bakteriyolojik ve fizyolojik deneylerde, cinsel ilişkiye zorlandıkları deneylerde kullanıldılar ve tecavüze uğradılar. 731. Birim'de görev yapmış bir gardiyanın verdiği ifadeler, bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır:
"Eskiden yanında görev yaptığım araştırmacılardan birisi bana, önceden planlanmış bir deneyleri olduğunu ancak deney vaktine kadar hala daha zaman öldürebileceklerini söylemişti. Bunun üzerine başka bir görevliyle birlikte Çinli bir kadının yattığı bir hücreye girdiler. Aralarından birisi Çinli kadın mahkûma tecavüz ederken diğeri, daha önceden donma deneylerinde kullanılan başka bir Çinli kadının yattığı başka bir hücreye girdi. Kadının birkaç parmağı yoktu ve kemikler de kangren sebebiyle siyahtı. Buna rağmen tecavüz etmekte kararlı olan görevli, daha sonra kadının cinsel organının iltihaplı olduğunu ve iltihabın sızıp hücrenin tabanına yayıldığını gördü. Bunun üzerine tecavüzden vazgeçti, hücreden çıkıp kapısını kilitledi ve yarıda bıraktığı deneye devam etmek için geri döndü."
El bombasının insan vücudunda bıraktığı tahribatı incelemek için mahkûmlara yakın mesafelerde el bombaları patlatıldı. Mahkûmun duruş pozisyonu ve el bombasına olan uzaklığının vücuttaki tahribat üzerindeki etkisini görmek içinse deneyler farklı mesafeler ve pozisyonlarda tekrarlandı. Benzer şekilde alev silahları da mahkûmlar üzerinde denendi. Ayrıca kimyasal silahlar, çeşitli patlayıcılar ve mikrop yaymaya yarayan bombalar da kazıklara bağlanıp hedef haline getirilmiş mahkûmlar üzerinde denendi.[34][35]
Diğer deneylere örnek olarak şunlar sıralanabilir: İnsanın açlığa ve susuzluğa ne kadar süreyle dayanabildiğini ölçmek için mahkûmların aç ve susuz bırakılması ve bu koşullar altındaki ölüm sürelerinin ölçülmesi; yüksek basıncın insan vücudu üzerindeki etkilerini incelemek için mahkûmların basınçlandırılmış odalara konulması ve mahkûm ölene kadar odanın basıncının arttırılması; vücudun maruz kaldığı ortam sıcaklığı ve vücuttaki yanıklarla hayatta kalma süresi arasındaki ilişkinin incelenmesi; mahkûmların santrifüje sokulması, vücutlarının ölene dek burulması ve eklemlerden çekme vasıtasıyla uzatılması; mahkûmlara hayvan kanı ya da deniz suyu enjekte edilmesi; ölümcül dozlarda X-ışınlarına ve gaz odalarında çeşitli kimyasal silahlara maruz bırakılması; diri diri yakılması ya da toprağa gömülmesi.[36]
Japon araştırmacılar, mahkûmlar üzerinde hıyarcıklı veba, kolera, çiçek, botulizm zehirlenmesi ve diğer hastalıklarla ilgili deneyler yaptılar. Bu araştırmalar sonucunda, Japonlar tarafından hıyarcıklı vebayı yaymak için kullanılacak olan çeşitli tipte bombalar geliştirildi.[37] Bu bombaların bir kısmı, Shiro Ishii'nin 1938'de yaptığı öneri üzerine koruyucu bir porselen kabuğa sahip olacak şekilde tasarlandı.
Bu bombalar, Japon askerlerine tarım alanları ve su depolama alanları gibi halk sağlığı açısından kritik noktalara biyolojik saldırılar gerçekleştirebilme ve şarbon, veba, tifo, dizanteri, kolera ve bazı diğer ölümcül hastalıkları yayma imkânı sağladı. Hastalık bulaştırılmış yiyecekler ve kıyafetler, Çin'in henüz Japon işgali altında bulunmayan bölgelerine hava yoluyla bırakılıyor, bazı mahkûmlar da zehirlendiklerinin farkında olmadan hastalık taşıyan yemekler ve şekerler vasıtasıyla hasta ediliyor ve sonrasında da bulgular inceleniyordu. Biyolojik bomba deneyleri sırasında araştırmacılar, ölen ya da ölmek üzere olan mahkûmlar üzerinde incelemeler yapabilmek için koruyucu kıyafetler giyiyorlardı.
731. Birim'in pire püskürtme saldırılarına maruz kalan Çin'in Changde şehrinde 2002 yılında düzenlenen Bakteriyolojik Savaş Suçları Uluslararası Sempozyumu'nda yapılan tahminlere göre, 580,000 kişi bu saldırılar sonucu öldü.[38] Tarihçi Sheldon Harris'in iddiasına göreyse bu sayı 200,000 civarındaydı. Çin halkının yaşadığı kayıplara ek olarak, Çin'in Chekiang bölgesinde yaşayan 1,700 Japon da, hastalık bulaştırılmış pireleri ve diğer malzemeleri Çin topraklarına bırakırken yanlışlıkla bu hastalıklara yakalandılar ve hayatlarını kaybettiler.[39]
İkinci Dünya Savaşı'nın son dönemlerinde ABD'nin Kaliforniya Eyaleti'ndeki San Diego şehrine biyolojik saldırı düzenlenerek veba bulaştırılması planlanıyordu. Bu saldırının 22 Eylül 1945'te gerçekleştirilmesi planlanıyordu ancak Japonya, bu tarihten beş hafta önce teslim oldu ve savaştan çekildi.[40][41][42][43]
A.S. Wells'e göre kurbanların çoğunluğu Çinli (haydutluk ve komünistlikle suçlananlar da dahil), Koreli ve Ruslardan oluşuyordu; ayrıca aralarında az sayıda Avrupalı, Amerikalı ve Avustralyalı savaş esirleri de vardı.[44]
731. Birim'de deneylere tabi tutulan kurbanların çoğunluğunu Çinliler oluşturmakta, Çinlileri ise Sovyetler takip etmekteydi; geri kalan küçük bir yüzde de Moğol, Koreli ve diğer savaş esirlerinden oluşmaktaydı.[45] Pingfang kampında hayatını kaybeden kurbanların yaklaşık yüzde 70'i Çinli (sivil ve asker) yaklaşık yüzde 30'u Sovyet'ti. Geri kalanlar ise Japon İmparatorluğu'nun sömürgesi durumunda olan Güneydoğu Asyalılar ve Pasifik Adaları sakinleriydi; çok az sayıda da müttefik ordularına mensup savaş esirleri bulunuyordu.[46]
İngiliz Kraliyet Ordusu'nda yarbay olarak görev yapan Robert Peaty (1903-1989), bu dönemle ilgili bilgilerin de yer aldığı ve bugün NARA (National Archives and Records Administration) arşivlerinde bulunan gizli bir günlük tuttu.[47] Bu günlüğün bazı önemli bölümleri, bugün Kew'de yer alan Birleşik Krallık Ulusal Arşivi'nde incelenebiliyor.[48] İmparatorluk Savaş Müzesi tarafından Robert Peaty ile 1981 yılında yapılan bir röportajın ses kayıtları da müzenin arşivinde saklanmaktadır.[49]
731. Birim, sekiz farklı bölümden oluşuyordu:
Toplamda yaklaşık 6 kilometrekarelik bir alan üzerine kurulu olan 731. Birim tesisleri, 150'den fazla bina ve çeşitli fabrikalardan oluşuyordu. Binalar, bombardımanlardan mümkün olduğunca az etkilenecek şekilde tasarlanmıştı. Pire üretmek amacıyla 4500 civarında konteynırın yer aldığı tesislerde, bu pireleri birer biyolojik silaha çevirecek olan yaklaşık 1800 konteynır ve kimyasalların hazırlanması için de 6 adet kazan bulunuyordu. Toplam 30 kilogram hıyarcıklı veba bakterisinin üretimi, yalnızca birkaç gün alıyordu.
731. Birim'in önceden kullandığı tesislerden bazıları, bugün Çin endüstrisi tarafından kullanıyor. Tesislerin bir kısmı ise korunmuş durumda ve bugün Çin Savaş Müzesi olarak ziyaretçilere açık.
Tokyo'nun Shinjuku Bölgesi'nde 731. Birim'e ait, tıbbi eğitim veren bir okul ve araştırma tesisi bulunuyordu. Savaş sırasında bu okulda görev yapan hemşirelerden biri olan Toyo Ishii, 2006 yılında yaptığı açıklamalarla, 1945 yılında Japonya'nın teslim oluşunun hemen ardından, tesislerde can veren mahkûmların cesetlerinin ya da vücut parçalarının tesisin arazisine gömülmesine yardım ettiğini itiraf etti. 2011 yılının Şubat ayında ise Sağlık Bakanlığı, tesisin arazisinde kazı çalışmalarına başladı.
Çin, yapılan kazılarda bulunan insan kalıntılarından DNA örnekleri istedi. 731. Birim tarafından işlenen savaş ve insanlık suçlarını hiçbir zaman resmi olarak kabul etmeyen Japon hükûmeti ise bu talebi reddetti.
Japon Güney Çin Bölgesi Ordusu tarafından yönetilen 8604. Birim, Guangzhou'da bulunuyordu. Bu birim, insanların gıdadan ve sudan yoksun bırakıldığı ve sonuçlarının incelendiği deneyler yaptı.İçme ya da kullanma suyu yoluyla yayılan tifüs hastalığıyla ilgili deneyler de yine bu birim tarafından gerçekleştirildi. Savaş sonrasında edinilen bilgilere göre burası aynı zamanda hastalık bulaştırılmak suretiyle deneylerde kullanılacak olan sıçanların da üretim merkeziydi.
731. Birim, Salgın Hastalıkları Önleme ve Su Arıtma Merkezi'ne bağlı bir birimdi.
731. Birim'in faaliyetleri, savaşın sonuna kadar devam etti. Elde edilen biyolojik silah tecrübesi Ishii tarafından 1944 Mayıs'ından sonra Pasifik cephesinde kullanılmak istense de bu talep hiçbir zaman rağbet görmedi.
Kızıl Ordu'nun Ağustos 1945'teki müdahalesiyle birlikte 731. Birim'deki tüm faaliyetler bir anda durdu ve burada çalışanlarla aileleri Japonya'ya kaçtı.
Shiro Ishii, 731. Birim'de görev yapanları, buradaki faaliyetlerine ait tüm bilgilerin sır olarak kalması ve kendileriyle birlikte mezara gitmeleri konusunda uyardı. Bu sırrı saklama konusunda başarısız olurlarsa da savaştan sonra her birini bulma ve Japonya'da kamu görevinde bulunmalarını engellemekle tehdit etti. Geriye kalan üyelerin yakalanması durumunda intihar etmelerini kolaylaştırmak içinse içinde potasyum siyanür bulunan küçük şişeler hazırlandı.
İshii'nin emrindeki seçkin Japon birlikleri, kanıtları yok etmek için tesisleri ve tesislerde bulunan tertibatı tahrip etmeye çalıştı ancak tesisler savaş şartlarında ayakta kalacak şekilde inşa edildiği için tahrip etme işlemi tam anlamıyla başarıya ulaşmadı.
Japonya'nın teslim olmasının ardından Amerikalı Yarbay Murray Sanders, Amerikan gemisi Sturgess vasıtasıyla Eylül 1945'te Yokohama'ya gitti. Japonya'nın biyolojik silahlarla ilgili faaliyetlerini araştırmakla görevlendirilen Yarbay Sanders, oldukça önemli bir mikrobiyolog ve aynı zamanda da Amerikan Ordusu'nun biyolojik silahlarla ilgili çalışmalar yürüten biriminin bir üyesiydi; ancak Japonya'ya ayak bastığı sırada 731. Birim'in faaliyetlerinden haberdar değildi.[51] Sonrasında da Sanders'in Japonlardan bilgi alması kolay olmadı; ta ki onları Sovyetlere teslim etmekle tehdit edene kadar. Sovyet yargısının önüne çıkmak istemeyen Japonlar, bu son derece etkili tehdidin ertesi sabahında Sanders'e, Japonların biyolojik savaş faaliyetlerine yer verilen bir belge ulaştırdılar.[52] Sanders bu bilgileri, Japonya'nın savaş sonrası yeniden yapılandırılmasından sorumlu olan General Douglas MacArthur'a götürdü. MacArthur da Japon muhbirlerle bir anlaşma yaptı.[53] Bu anlaşmaya göre 731. Birim'in fizikçilerine (liderleri de dahil) dokunulmazlık verilecek, bunun karşılığında da 731. Birim'in biyolojik savaş ve insan deneyleri hakkındaki tecrübeleri ABD ile paylaşılacak, ancak diğer müttefik ülkeleriyle bilgi paylaşımı yapılmayacaktı.[8] ABD 731. Birim'in elindeki bilgilere çok değer veriyordu ve başta Sovyetler olmak üzere diğer ülkelerin biyolojik savaşla ilgili bilgilere ulaşmasını istemiyordu.[54] Bunun da etkisiyle 731. Birim'in eski çalışanları, Amerikan işgal yetkilileri tarafından gözetlendi,[55] postaları okundu ve zaman zaman da sansüre maruz kaldı.
731. Birim'in yaptığı çalışmalar, Tokyo Savaş Suçları Mahkemesi'nde sadece bir defa, o da Çinli sivillere zehirli serum verilmesiyle ilgili olarak Ağustos 1946'da gündeme geldi. Çinlileri savunmak amacıyla duruşmalara katılan Amerikalı David Sutton tarafından öne sürülen bu iddia, şüpheli ve doğruluğu kesinleşmemiş bir iddia olarak görüldü ve mahkeme başkanı Sir William Webb tarafından delil yetersizliğinden dolayı reddedildi. Konu üzerindeki ısrarını sürdürmeyen David Sutton'ın, o dönemde muhtemelen 731. Birim'in faaliyetlerinden habersiz olduğuna ve bu iddiayı bilinçli olarak öne sürmediğine inanılıyor.
Sovyetler Birliği Tokyo'daki yargılamalar sırasında sessizliğini korusa da sonrasında Habarovsk Savaş Suçları Yargılamaları sırasında konunun peşini bırakmadı. Bu mahkemelerde 721. Birim'in yanı sıra buraya bağlı olarak faaliyet gösteren Nanjing'deki 1644. Birim ve Changchun'daki 100. Birim'den 12 üst düzey asker ve araştırmacı yargılandı. Mançurya'yı işgal eden Kwantung Ordusu'nun komutanı General Otozo Yamada da yargılananlar arasındaydı.
Savaş suçu işleme suçlamasıyla yakalanan Japon sanıkların davası, Aralık 1949'da Habarovsk'ta görüldü. Mahkeme tutanaklarının önemli bir bölümü ertesi yıl, Moskova'da yabancı dillerde yayın yapan bir yayınevi tarafından İngilizce de dahil olmak üzere farklı dillerde yayımlandı.[56] Yargılamalarda başsavcı sıfatıyla yer alan Lev Smirnov, aynı zamanda Nürnberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi'ne Sovyetler Birliği'ni temsilen katılan en önemli savcılardan biriydi. Habarovsk'ta suçlu bulunan Japon doktorlar ve askerler, cezalarını Sibirya'daki esir çalışma kamplarında geçirecek şekilde 2 ila 25 yıl arasında cezalar aldılar. Amerika Birleşik Devletleri, mahkeme tarafından verilen bu cezaların komünizm propagandası olduğunu iddia ederek kararı kabul etmedi.[57] Yine de verilen cezalar Sovyetler Birliği standartlarına göre beklenmedik ölçüde hafifti. Mahkûmlardan birisi cezasını çektikten sonra 1950'li yıllarda Japonya'ya dönerken geri kalan mahkûmlar hücrelerinde intihar ettiler.
Amerikalı makamlar, bu dava aracılığıyla komünizm propagandası yapıldığı yönündeki suçlamalarına ek olarak Sovyetler'i, dünyanın dikkatini ellerindeki yüz binlerce Japon savaş esirine yapılan muamelelerden uzaklaştırmakla suçladı. Diğer yandan da Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'ni Japonya'nın elindeki biyolojik savaş tecrübesi ve insanlar üzerinde yapılan deneylerle ilgili bilgilerin kendilerine aktarılması karşılığında Japon savaş suçlularına hoşgörü göstermekle suçladı. İronik bir şekilde her iki tarafın da iddiaları doğruydu. Sovyetler Birliği'nin de biyolojik savaş ve insan deneyleri konusundaki bilgi alışverişi karşılığında Japon savaş suçlularına yargılamalar sırasında ayrıcalık tanıdığına inanılıyor.[58] Buna kanıt olarak da Mançurya'daki 731. Birim tesislerinde kullanılan dokümanların, Sverdlovsk'taki Sovyetler Birliği'ne ait biyolojik silah tesislerinde bulunması gösteriliyor.[59]
Bahsedildiği gibi 731. Birim ve benzer diğer birimlerin üyeleri, Amerikan işgali altında geçen süreçte serbest bırakıldılar. İkinci Dünya Savaşı yıllarında 1644. Birim'de çalışan Masami Kitaoka, savaştan sonra 1947'den 1956'ya kadar Japonya Ulusal Sağlık Bilimleri Enstitüsü'nde çalışmalarına devam etti. Bazı Japon vatandaşlarını iradeleri dışında insan deneylerinde kullanan Kitaoka, hapishane mahkûmlarına riketsiya bulaştırdı ve akıl hastaları üzerinde de tifüs hastalığıyla ilgili denemeler yaptı.[60]
731. Birim'in faaliyetleriyle ilgili tartışmalar Japonya'da, 1950'li yıllarda, ABD işgali bittikten sonra başladı. 1952 yılında Nagoya Şehri Çocuk Hastalıkları Hastanesi'nde insanlar üzerinde gerçekleştirilen deneyler ve bu deneylerin bir kişinin ölümüyle sonuçlanması şeklindeki olaylar dizisi, 731. Birim'in eski çalışanlarıyla ilişkilendirildi.[61] Sonraki yıllarda da bazı gazeteciler, cezası hükûmet tarafından Sadamichi Hirasawa'ya kesilen cinayetlerin de aslında 731. Birim üyeleri tarafından işlenmiş olabileceğinden şüphelendiler. Japon yazar Shusaku Endo'nun 1958 yılında yayımladığı ve insanlar üzerinde yapılan deneyleri konu alan "The Sea and Poison" (Deniz ve Zehir) adlı kitabının da gerçek olayları yansıttığı düşünülmektedir.
Yazar Seiichi Morimura, 1981'de "The Devil's Gluttony" (Şeytanın Açgözlülüğü) adlı eserini yayınladı; bu kitabı 1983'te yayımlanan ve önceki kitabın devamı niteğindeki "The Devil's Gluttony: A Sequel" izledi. Bu kitaplar, 731. Birim'in operasyonları hakkındaki gerçek bilgileri verdikleri iddiasındaydılar. Ancak 100. Birim'de yaşanan bazı olayların 731. Birim'de yaşanmış gibi anlatılması ve 100. Birim'e ait bazı fotoğrafların 731. Birim'e atfedilmesi, kitaptaki bilgilerin güvenilirliğinin sorgulanmasına neden oldu.[62][63]
Çin'de insanların canlı canlı kesilerek deneylere tabi tutulduğuna dair birinci ağızdan ilk tanıklık, 1981'de Ken Yuasa tarafından yapıldı. Bu bir başlangıç oldu ve ardından Japonya'da, olayların daha derinlemesine aydınlatılmasını sağlayan tanıklara ulaşıldı. 2001 yılında çekilen "Japanese Devils" (Japon Şeytanları) adlı belgesel de büyük oranda, Çin hükûmeti tarafından hapsedilip sonradan serbest bırakılan 14 farklı 731. Birim üyesiyle yapılan röportajlardan oluşuyordu.[64]
Page 26: Zhong Ma Prison Camp's creation; Page 33: Pingfang site's creation.
Vikisözlük'te tanımlar | |
Commons'ta dosyalar | |
Vikikaynak'ta belgeler |